4 Ağustos 2010 Çarşamba

Hunger


Açlık grevine giren IRA üyesi Bobby Sands ile Peder arasındaki 23 dakikalık diyalog ;
BS : İstediğin zaman oturabilirsin.
P : Papazlık kuralları gereği senin sormanı bekliyor değilim.
BS : Ama oturacaksın.
P : Hiç hevesli görünmüyorsun.
BS : Kapıda bekleme kısmını atladın.
P : Papazlık okulundaki ilk hafta derslerini çok iyi öğrenmişsin. Sigara ?
BS : Olur.
P : İncil okumaya biraz ara verelim, değil mi ? En iyi kitabın hangisi olduğunu çözebilen var mı ?
BS : Biz sadece Yeremya'nın kitabını okumuştuk.Berbattı.
P : Güzel bir oda, çok temiz.
BS : Neredenim demiştin Donald ?
P : Doğduğum yeri mi soruyorsun ?
BS : Taşradan mıydın ?
P : En eski köyden.
BS : Ballyrobert mi ?
P : Ballymonie'nin güneyinde oynardık, Kilrea'da.
BS : Bir seferinde verdiğin bir vaazı hatırlıyorum.
P : Bak sen şuna.
BS : Seni el üstünde tuttuklarına eminim.
P : İğneli bir laf geldiğini hissediyorum.
BS : Çok zekisin.
P : Evet.
BS : Hayır sen saygıdeğer bir insansın, bunu biliyorsun.Ama kırlarla ilgili anlattığın hikayeleri severdim.
P : Kaçak avlar, elma bahçesine dalma, inekleri korkutma.
BS : Bir rahibe göre iyi bir eğitimmiş.
P : Batı Belfast'ta çalışan bir rahip için iyidir.
BS : Falls Road'ta panik yaratmak oldukça işe yarar.
P : R.U.C. benden nefret ediyor.
BS : Özlemiyor musun ?
P : Neyi ?
BS : Kırları.
P : Kardeşimi ziyaret etmek için ayda bir eve gidiyorum ama yine de özlüyorum. Temiz havayı, tarlaları , herşeyi .
BS : Bu anlattıkların sana daha uygun.
P : Evet öyle , hiç şüphesiz. Belfast gibi büyük bir şehre gelince kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyorum. Ama işim bu, değil mi ? Yaptığın işin ruhani bir iş olduğunu idrak ettiğin zaman hızlı bir şekilde çevreyi izlemeyi bırakıyorsun.
BS : Ruhani iş mi ?
P : Ne demek istediğimi anladın .
BS : Ben yine de aynı fikirdeyim.
P : Evet , bunu suçlamalarında da kullanabilirsin.
BS : Devam et.
P : Sanırım söyleyeceklerimi söyledim. Sen devam et. Kilrea benim gibi yaşlı bir adamı bekleyebilir.
BS : Nasıl olsa Belfast'ta kurtarılacak çok sersei var.
P : Evet, çok meşgulüm.
BS : Tabii , Tanrı seni cennetle ödüllendirecek .
P : Buna minnettarım. Bir kere içinde şarap var .
BS : Küçük kardeşin eve ne zaman dönüyor ?
P : Rahip oldu . Sinsi , kurnaz bir piçtir. Bu adamları bilirsin Bobby.
BS : Hala kaçak ava gidiyor mu ?
P : Kaçak avcılardan . Bu arada benden sekiz yaş küçüktür.
BS : Devam et.
P : Papaz olarak Kilrea'nın dışında bir papaz evinde çalışıyorum . Oraya yerleştik. Çok çalışıyorum. Yaşlıların evlerine gidiyorum. Gezici günah çıkartıyorum.
BS : Güzel işmiş.
P : Evet. Her neyse Kilrea'da boş bir pozisyon vardı.
BS : Evet
P : Bir şeyleri sebep göstererek reddettim. Aslında bir neden de yoktu.
BS : Yaşlı hanımlardan çok mu kek alıyordun ?
P : Öyle sayılabilir.
BS : Peki ...
P : Yaklaşık 5 sene sonra Kilrea'da bir kere daha pozisyon açılmıştı ve kardeşim Michael hemen kabul etti.
BS : Siktir.
P : 28 yaşındayken bir katolik rahibi oldu.
BS : Herhalde daha ruhaniydi. Senden daha fazla göze batmıştır.
P : Piskoposu etkiledi. Golf oynar. Küçük, aceleci aptalın tekidir.
BS : Sen de fena sayılmazsın.
P : Hayır, ben böyle olamazdım.
BS : Henüz 28'inde katolik rahibi olmak mı ? İnanılmaz.
P : Eskiden araba çalardı. Çok büyük bir evi var. Hizmetçisi , aşçısı var. Bense sürekli olarak İskoç futbolundan bahseden şişman Kerry ile iki göz odama sıkışmış durumdayım. Bundan bahsetmeyi bırakabilir miyiz ?
BS : Tanrım. Konuşup duran sensin.
P : Sigarayla aran nasıl ?
BS : Gayet güzel.
P : Berbat bir alışkanlık. İğrenç.
BS : Çok kötü, yine de keyifli.
P : Evet, Tanrı'ya şükür.
BS : 28 demek, aman tanrım.
P : Boş versene . Gözüne ne oldu Bobby ?
BS : Efendim ?
P : Vurdular mı ?
BS : Fikir ayrılığına düştük.
P : Diğer eleman ne alemde ?
BS : Daha beter durumda, gerçekten.
P : Pekala, beni buraya neden çağırdın ?
BS : Ne yani ? Eğlenceli söhbetimiz bitti mi ?
P : Rahiplik kuralı. Önce küçük bir sohbetle başlarız.
BS : Rahipliğe kabul edilmemiştim Don.
P : Senden iyi bir rahip olurdu.
BS : Öyle mi ?
P : İyi bir hatipsin, prensip sahibisin, öncüsün.
BS : Politik bir teröristim.
P : Kilise tövbekar suçluları sever.
BS : Evet . İsa'nın yanındaki bu hırsızın hep kolayca atlattığını düşünmüşümdür.
P : Ama günahlarını itiraf etmişti.
BS : Öyle miydi ?
P : Evet, tamamını.
BS : Sen çarmıha gerilmiş olsaydın hiçbir şey söylemezdin. İsa O'na cennet denilen yerde babasının yanında bir yer teklif etti. Ellerini kaldırıp , senden bir parça alacağını biliyor musun ?
P : Evet , çarmıha gerilmiş olsa bile.
BS : Yüce Tanrım, bu küfre girer.
P : Küfür mü ?
BS : Evet
P : Hayır. Aşağılık bir hırsızdı. Peki bana ne anlatmak istiyorsun ? Kafandaki nedir ? Hükümet hala seni delirtemedi mi ?
BS : Şu pazarlık görüşmeleri vardı ya. Sadece göstermelikti, boşu boşunaydı.
P : Ama neden buna ihtiyaç duyduğunu biliyorsun.
BS : Çünkü artık başarılı propaganda yapamıyoruz.
P : Kime göre ? Önderlere göre mi ?
BS : Zamanı geldi, artık karar verilmeli.
P : Sence önderliğin düşündüğü şey bu mudur ?
BS : Belki , bilmiyorum.
P : Burada paranoyaklaşıyorsun Bobby.
BS : Geçen ekim ayında 10,000 kişi açlık grevine destek amacıyla yürüyüş yapmıştı, değil mi ?
P : Evet
BS : İngiltere'ye uluslararası baskı yapılmıştı.
P : Zamanı var .
BS : Papa'nın bile söyleyecekleri vardı. Olaya karışmıştı . Tüm dünya haklarımızı geri alabilmemiz için Margaret Thatcher' ı sözünden döndürmeye çalıştı. Ama hiçbir işe yaramadı değil mi ?
P : Evet
BS : Açlık grevi başarısız oldu. Hepimiz cephedeyiz. Protestoyu biz yarattık. Bu bizim sorumluluğumuz. Liderlik benim için çok açık Don. "Yıkanmama" protestosu 4,5 yıldır devam ediyor. Her ne kadar dikkat çekmiş olsa da cumhuriyetçiler bunu yayamadılar. Üstelik organizasyonun büyüyüp genişlemesi sayesindeydi.
P : Çünkü ihtiyaçlarınız çok spesifik.
BS : Tabii ki öyleler. Batı Belfast'ta 3 çocuk büyütmeye çalışan bir kadın sivil kıyafeti mi, yoksa verdikleri soytarı kıyafetini giyeceğimizi umursamamalı , değil mi ?
P : Anladım.
BS : Tanrı'ya karşı dürüst ol Don. Kıyafetlerimizi giyebileceğimize söz vermişlerdi. Sahtekarlık yapıyorlar.
P : Yani önderliği artık dinlemiyor musun?
BS : İdeal dünyada mücadelemizi serbestçe yürütebilirdik ama elimiz kolumuz bağlı. Burada hiçbir şey değişmiyor, hiçbir şey olmuyor. Politik statü konusunda gerçekçi bir ilerleme kaydedilmediği sürece liderlik burada bizimle sıkışıp kalacak. Acı ama gerçek . Eğer masanın üzerine bir koz koyamazsam sence bu yalancı , dönek maymunlar benimle pazarlık yaparlar mı ? Saçmalama . Hükümet binasına yürüyüp, oradaki kibirli piçle manasız , aptalca bir diyaloğa girecek değilim.
P : Senin sıkı bir hayranın.
BS : Kafası iki parmak kalınlığında Don. Moronun teki . Onu başkan yaptıklarına inanabiliyor musun ? Bu tüm insanlığa hakarettir.
P : Kutsal Meryem. Hala bu enerjiyi nerden buluyorsun ?
BS : Çocukken kır koşucusuydum.
P : Tahmin etmeliydim, kuvvetli bir motorun var . Kır koşucusu. Hakkında pek çok şeyi açıklıyor Bobby.
BS : Bana mı anlatıyorsun ? Bütün ülke hakkımda böyle düşünüyor. Tanrım, bitiş çizgisini geçtiğim zaman beni tutmasalardı koşmaya devam edecektim. Aramızda şehirden beri gelen bir kavga vardı. İnekleri filan korkuturduk. Güzel zamanlardı.
P : Sığırları mı korkuturdun ?
BS : Çok korkardım . Süt ve hamburger eti veren canavarlardı. Yüce Tanrım. Bir daha dünyaya geldiğimde kırsal bölgede doğacağım, garanti ediyorum . Doğal hayat, kuşlar. Cennette yaşıyor olacağım.
P : Evet , dinlenmeyi de öğrenmen lazım .
BS : Evet . Bilmem olabilir. Daha önce hiç denemedim. Açlık grevine mart' ın başında başlamıştım. Bu yüzden buradasın. Bu yüzden seninle konuşuyorum.
P : Evet , haklısın. Ailenden bilen var mı ?
BS : Evet , bazılarına söyledim .
P : Hepsiyle konuştun mu ?
BS : İki hafta sonra gelecekler. O zaman konuşacağım.
P : Sence bunu nasıl karşılayacaklar ?
BS : Sence nasıl karşılarlar Don ?
P : Peki ya oğlun ? Geçen seferden bu yana ne değişti ?
BS : Geçen sefer grev nispeten zayıf geçmişti. Duygusal davrandık. 7 kişi aynı anda greve başlamıştık. Hepsi zayıf düştü ve en zayıf olanın ölmesine göz yumamadılar, böyle hassaslaşmamızı da ingilizler kullandılar, bizi kandırdılar. İşte bu hale düştük. Kandırıldık. Bu sefer greve 2'şer hafta ara ile başlanacak. Ölen birisi olduğunda yerine başkası geçecek. Adam sıkıntımız yok. 75 kişi gönüllü oldu.
P : Tanrı aşkına.
BS : Bugün ilan edilecek.
P : Peki bu protestoyu farklı kılan ne ? Ölmeyi kabullenmiş olman mı Bobby ?
BS : Böyle sonuçlansa da kabul ederim.
P : Sana inanılan yerde açlık grevine başlıyorsun. Sen zaten ölmeye karar vermişsin, yoksa yanılıyor muyum ?
BS : Bu onların elinde , mesajımız çok açık. Ne kadar kararlı olduğumuzu görecekler.
P : Ölümlere göz yumacaksın. Belki 5-6 kişi ölecek ama daha 75 kişi var , öyle mi ?
BS : Evet , umarım bu noktaya gelmez.
P : Pekala, belki ingilizler 20 kişinin ölümünden sonra pes ederler. Ama neden umurunda olsun ki , ne de olsa ölmüş olacaksın, değil mi ? Bu çocukları nasıl bir işe bulaştırdığının farkında mısın? Beni bir kenara bırak , bu fakir çocukların ailelerine ne olacak? Mecburen bu sarsılmaz cumhuriyetçilikten tiksinen İngiliz Hükümetine yaklaşmak zorunda kalacaklar. Terörist dedikleri adamların ölümleri onları çok rahatsız etmez. Üstelik bu kez bahisler çok yüksek.
BS : Biliyorum.
P : Ve eğer pazarlık yapmayı bile istemiyorsan senin beklentin silah bırakmaları. Doğru mu ?
BS : Evet
P : Yani kaybetmeniz durumunda bir çok kişi ölecek, aileler parçalanacak ve bütün cumhuriyetçi hareketin cesareti kırılacak.
BS : Evet , en kötü ihtimalle bu şekilde sonuçlanır, ama kısa vadede garanti ediyorum ....
P : Yapma artık.
BS : Bizim küllerimizden yeni bir kadın ve erkek nesli doğacaktır. Hatta daha azimli ,daha kararlı.
P : Kiminle konuştuğuna dikkat et.
BS : Bir savaş sürüyor. Senin anlayacağını sanıyordum. Yabancı gibi davranıyorsun.
P : Benimle bir yabancıymışım gibi mi konuşuyorsun ? Sence Kuzey İrlanda'yı bilmiyor muyum ? Ben burada yaşıyorum.
BS : Öyleyse bizi destekle.
P : İlk açlık grevini desteklemiştim, ama temelinde o bir protestoydu. Önceden ölümün kabul edildiği, pazarlık için inat edilen , Thatcher'ın tamamen teslimiyetini hedefleyen bir grev değildi. Saçmalık bu Bobby. Zararlı bu.
BS : Son 4 yılda burada neler oldu ? Vahşet , aşağılanma. Temel haklarımız elimizden alındı. Bunlara bir son verilmeli.
P : Doğru söylüyorsun.
BS : Peki öyleyse ? Tekliflerini kabul ettik, verdikleri üniformaları giydik çünkü 4 yıldır hiçbir talep gelmemişti. Buna devam edebiliriz Don, veya bir ordu gibi davranırız ve yoldaşlarımız için hayatlarımızı feda ederiz.
P : Pazarlıklara geri dönüleceğine dair içinde ufak bir ümit kırıntısı dahi yok mu ?
BS : Böyle bir şey olmayacak.
P : Hepsini bir tarafa bırakalım. Burada kendini öldürmeye çalıştığını biliyorum.
BS : Yaptığım işin erdemini veya intihar olup olmadığını tartışmak istemiyorsun. Onlar intihar diyor. Ben cinayet diyorum. Ve bu sadece aramızdaki ufak farklardan birisi. İkimiz de katoliğiz, ikimiz de cumhuriyetçiyiz. Sen güzelim Kilrea'da som balığı kızartırken biz Rathcoole'da yakılan evimizi söndürüyorduk .
P : Doğru.
BS : Benzerlikler olabilir Don ama hayatlarımız ve deneyimlerimiz farklı noktalarda toplanıyor. Beni anlıyor musun ?
P : Anlıyorum .
BS : İnançlarım var , ve her ne kadar basit olsalar da çok kuvvetliler.
P : Ölerek ne anlatmak istiyorsun ? İngilizlerin küsathlığını mı göstereceksin ? Öyleyse siktir et ,bütün dünya ingilizleri biliyor.
BS : Güzel
P : Güzel ama sana bir yararı yok. İngilizler yüzyıllardır herşeyin içine ediyorlar.
BS : Nefretini hissedebiliyorum Don.
P : Şehit olmaya mı çalışıyorsun ?
BS : Hayır
P : Emin misin ?
BS : Evet .
P : Çünkü Wolftone, McConnely, Mike Sweeney ... tüm bu adamları övdüğünü işittim. İsminin tarih kitaplarında yazdığını düşünmeni istemem.
BS : Sence bu umurumda mı ?
P : Umurunda olduğunu biliyorum.
BS : Hayır , yanılıyorsun.
P : Asker olduğunuzu söylüyorsun. Hepsi özgürlük için diyorsun. Ama hayatına bir minnettarlığın yok Bobby. Artık hayatın nasıl birşey olduğunu bilmiyorsun. 4 yıldır bu şartlarda yaşıyorsun, kimse senden normal olmanı beklemiyor. Sen normal değilsin. Şu anda Cumhuriyetçi Hareket kendi köşesine çekilmekten söz ediyor. IRA'nda o köşeye çekilmiş etrada bakıyor. Artık hepsi tarih oldu . Onlarca erkek ve kadın öldü. Sense hala birşey söylemiyorsun. Eğer cevabın herkesin ölmesi ise gözlerin kör olmuş demektir ve bunu durdurmaktan korkuyorsun. Yaşamaktan korkuyorsun, barışı konuşmaktan korkuyorsun... bu iş boka dönmeyecekti de ne olacaktı. Ve buradaki durumda cumhuriyetçi hareketin geleceği, gerçeklik hissini yitirmiş senin ve adamlarının elinde. Sence düzgün düşünebiliyor musun ? 24 saat burada kilitli halde işeyip sıçıyorsun ve kaç kişinin öleceği hakkında kararlar veriyorsun ! Bobby Sands'in heykelini dikin ! Benimle dalga geçiyorsun ! Özgürlük savaşçısı mısın ? Dışarıda toplumda çalışan kadın ve erkekler var, bir zamanlar sen de bunun parçasıydın. Yanılıyor muyum ? Twin Brook'taki tüm o işler. Sana ihtiyaç duyduğumuz yer orası Bobby. Haklı olduğumu biliyorsun.
BS : Yanılıyor muyum ? Cevap mı bekliyorsun ?
P : Yenildin Bobby, onların dağıttığı elle oynuyorsun.
BS : Bu stratejimiz.
P : Öyleyse yapmayın, sadece "durun " de !
BS : Hiçbir şey anlamıyorsun .
P : Buna karar verecek durumda değilsin.
BS : Başladı artık , durmayacak.
P : Öyleyse siktir et. Yaşam sana birşey ifade etmiyor.
BS : Tanrı beni cezalandıracak mı ?
P : İntihar yüzünden olmasa bile aptallığın yüzünden cezalandırılmalısın.
BS : Evet. Sen de kibirinden cezalandırılmalısın. Çünkü benim yaşamım gerçek bir yaşam , teolojik bir egzersiz değil, tüm hayatı mahveden dini bir aldatmaca değil. İsa'nın metaneti vardı ama o zamanki ve şimdiki müritlerine bak. Hitabet sanatının altını üstüne getirip, anlam biliminde takılıyorsun. Devrimcilere ihtiyacın var. Hayata nabız verecek, hayata yol gösterecek kültürel politik askerlere ihtiyacın var.
P : Saçmalıyorsun, kendini avutuyorsun.
BS : Peki, öyle olsun.
P : Evet , peki oğlun ne söyleyecek ?
BS : Siktir git !
P : Bu seni ilgilendirmiyor mu ?
BS : Bana duygusallıkla mı saldıracaksın ? Tam bir rahipsin.
P : Kalbin ne söylüyor Bobby ?
BS : Bunu bildiğini sanıyordum peder.
P : Ne söyüyor ? Söylesene .
BS : Hayatım benim herşeyim. Özgürlük herşeyim. Alay etmeye çalışmadığını biliyorum bu yüzden herşeyin gelip geçmesine göz yumuyorum. Ara vermemiz gereken anlardan birine geldik. İnançlarımızı saf tutmamız gereken bir andayız. Birleşik İrlanda'nın bir gerçek ve hakkımız olduğuna inanıyorum. Belki senin gibi birisinin bunu anlaması imkansızdır. Ama hayatıma saygı duyuyorum... özgürlüğü arzuluyorum, bu davaya sarsılmaz bir sevgi duyuyorum. Şüphe duyacak olursam defediyorum. Hayatımı tehlikeye atmam yapabileceğim tek şey değil Don. Doğru olan bu.
P : Beni bu yüzden mi çağırdın ? Kendine çığırtkan mı arıyosun ? Yaptığından yüzde yüz emin değil misin ? Kendini de dahil ediyorsundur belki .
BS : Evet. Ben sadece insanım.
P : Bunu gayet iyi anladım.
BS : Sen bir rehbersin Don. Senin işin ruhlarla. Hala küçük Donegal'de mi yaşıyorsun ?
P : Evet
BS : 12 yaşımdayken oraya gitmiştim. Oğlanlar için büyük kır koşusu yarışı vardı. Bir sabah minibüse doluşup Derry'e doğru yola çıkmıştık. Çok büyük bir andı. Bizim için uluslararası atletizm yarışması gibiydi çünkü güneyli çocuklara karşı yarışıyorduk ve Belfast'ın onuru için bunu yapmalıydık. Çocuklardan birkaçı Protestan'dı , geri kalan hepimiz Katolik'tik. Karma bir müsabakaydı. Sanırım Güneydeki iyi insanlar bunun muhteşem olduğunu düşünüyorlardı. Bizim Belfast'dan gelen küçük takımımızsa vatanseverlik taslıyordu. Her neyse... sınırı geçtik. Çocukları pop şarkıları söylüyorlardı. Ben de en arkadar oturmuş dışarıyı seyrediyordum. Dağlardan geçiyorduk. Errigal Dağı'nın yerini biliyorsun değil mi ? Muhteşem bir manzaraydı Don. Yemin ederim Donegal, İrlanda'da ki en güzel yerdir.
P : Evet.
BS : Her neyse. Gwidor'a vardığımzda, nasıl bir yerdi ama 200 tane çocuk vardı, kıyafetlerini giyinip ısınıyorlardı. Organizasyonu "Hristiyan Kardeşler" düzenliyordu ve orada düzeni sağlayabilmek için çocukların kulaklarının arkasına vururlardı. Bacaklarımızı esnetmek için takım halinde küçük bir koşuya çıktık. Çevremizde arpa tarlaları vardı. Ve aşağıya doğru uzanan bir akarsu ve orman bulduk. Orman ve akarsu sınırımızın dışındaydı fakat doğal olarak Belfast'lı çocuklar olarak gidip bakmamız gerekiyordu. Çevremizdeki orman ve akarsu bize Amazon gibi geliyordu. Ve Cork'dan bazı gençlerle karşılaşmıştık. Bazılarının aksanları daha iyiydi. Ama zar zor konuşuyorlardı, ne söylediklerini anlayamıyorduk. Bizimle dalga geçtiklerini anlamışsındır. Bizi küçümsediklerini hissedebiliyordum. Koşuyorduk ve aklımıza akarsuya inip balık olup olmadığına bakmak geldi. Biz de nehre indik Don, suyun derinliği 15 cm kadardı. Suda gümüşçünlerden başka birşey yoktu. Çocuklardan birisi daha aşağıya inmeyi teklif etti. Suyun içinde bir karaca yavrusu yatıyordu. 4-5 günlüktü, bir deri bir kemikti, gri renkliydi. Keskin kayalara çarptığı için derisi kan lekeleriyle doluydu. Yanında ayaktaydık ve arka bacaklarının titrediğini görebiliyorduk. Nefes alıyordu, hayattaydı ama ölmek üzereydi. Kendilerini lider zanneden çocuklar, büyük büyük konuşmaya başladılar. Ne yapmamız gerektiğini tartıştılar. Birisi kafasını taşla ezelim dedi, bense yüzlerine bakıyordum ve yüzlerinde görünen tek şey korku ve şaşkınlıktı. Kimse cesaret edemiyordu. Karacaysa yerde acılar içinde yatıyordu. Tüm bu gevezelik bir işe yaramıyordu. Sonra papazlardan birisi bizi ve karacayı gördü, bize yerimizden kımıldamamızı ,yoksa cezalandırılacağımızı söyledi. Çok ciddi cezalandırılacaktık. Bir grup erkek çocuğu , bir yavruya acı çektiriyorsa mutlaka cezalandırılır. Bir grup Belfast'lı çocuğun başınaysa bundan daha fazlası gelir. Benim içinse o an çok belirgindi, dizlerimin üstüne çöktüm, yavrunun kafasını aldım ve suyun altına bastırdım. İlk başta mücadele etti, ben de gücü tükenene kadar daha sıkı bastırdım. O sırada papaz geldi Don. Beni saçlarımdan tutup , ağaçların arasına götürdü ve sağlam bir dayak attı. Ama o yavru için yapılması gereken şeyi yaptığımı biliyordum. Ve diğer çocuklar adına da cezayı üstlenebilirdim. Büyük çocukların saygısını kazanmıştım ,bunu biliyordum. Sebeplerin farkındayım Don. Olabileceklerin farkındayım. Ama harekete geçeceğim, hiçbir şey yapmadan beklemeyeceğim. Benden Aziz John'a mektup yazmamı istemeyeceksin değil mi ?
P : Böyle birşeyi vicdanım kaldırmaz. Seni bir daha görebileceğimi sanmıyorum Bobby.
BS : Gerek de yok zaten Don.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder