28 Ocak 2011 Cuma

Blue Valentine

Dean : Bilmiyorum, bence erkekler, kadınlardan daha romantik. Biz evlendiğimizde, sadece tek bir kadına bağlı oluyoruz. Kayıtsız, şartsız. Biriyle tanışıyoruz, "eğer onunla evlenmezsem aptalın biriyim, o harika biri" diyoruz. Ama kadınlar, ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. Evlenirlerken daima, acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. Hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar, sonra da gidip iyi işi olan biriyle evleniyorlar.

24 Ocak 2011 Pazartesi

El Metodo

Fernando : Tebrikler sen kazandın. Sen en iyisin. Kesinlikle en iyisi! En niteliklimiz sensin, buna şüphe yok. Neden biliyor musun? Buna inanıyorsun. Sorumlu şirketler ve Japon dekorları zırvalıklarına inanıyorsun. Tüm boktan zırvalara, demokratik şirketlere ve sürdürülebilir kalkınmaya . Hepsi bu, inan bana. Sana en iyi olduğunu söylüyorlar, sen de inanıyorsun. En akıllı, inanıyorsun. En iyi niyetli, inanıyorsun. En hoşgörülü, en modern, hatta en insan ve buna inanıyorsun!
Ne olduğunu biliyor musun? Be bebe umursamıyor (Carlos'u işaret eder). Bebeler başka türlü bakar, bunu doğum sırasında öğrenirler. Bu yüzden onun için kolay. Onu boşver. Ama inanmaktan vazgeçtiğinde sana ne olacak? Ya da o çocuğa sahip olmadığına pişman olduğunda, ve artık çok geç olduğunda? Çünkü artık geç oluyor. Ya da erkekler artık seninle birşey yapmak istemediklerinde? Yüzündeki gülümseme ekşimeye dönüşmeden önce daha ne kadar sürecek? Seninle aramızda bir fark var, tek bir fark. Uzun zaman önce, savaşı kendi kendine kaybettiğini öğrendim. Kendi kendine..

The Tree


Fifty Dead Man Walking

Mickey : Hiçbir şey çözülmedi, evlat. Mesele hayat kurtarmak, değil mi? Böyle olmalı. Tek hayalim, bir gün ülkemizde özgür bir şekilde yürümek. İngilizler bizi fakir, aptal kuzenleri haline getirdiler. IRA, bir parça direnişin binlerce oya bedel olduğunu göstermek için var. Bunu kim söylemiş biliyor musun?
Marty : Hayır.
Mickey : Bobby Sands. Rus Devrimi'nin fikir babası Vladimir Lenin'den alıntı yapmış. O, dünyayı değiştirdi ve bir ulus kurdu.

Conviction

Kenny : Ufaklık nasılsın?
Betty : Nasıl yaptın bunu ?
Kenny : Bunları mı? (Bileklerini gösterir) Bensiz hayatın daha iyi olur.
Betty : Lanet olsun, Kenny! Bunu bir daha yapmayacağına söz ver bana.
Kenny : Hiçbir şey kalmadı, herşey bitti.
Betty : Daha yüksek mahkeme var.
Kenny : Yüksek mahkeme mi? Onlar davaya bakmaz, boka battım ben. Ta en başından boka batmıştım.
Betty : Pes edemezsin. Başka birini buluruz, borç alırım, en iyi avukatı tutarız.
Kenny : Ne zaman anlayacaksın Betty Anne? Başka biri yok. Dünyada beni sikleyecek bir avukat yok.
Betty : Olması gerek, sen masumsun.
Kenny : Emin misin bundan?
Betty : Nasıl sorarsın bunu bana? Nasıl sorarsın?
Kenny : Bayan Brow'u öldürüp öldürmediğim fark etmez. Haysiyetsiz herifin tekiyim sonuçta. Kimseye bir hayrım yok.
Betty : Kızın ne olacak?
Kenny : Hangi kızım? Kızın beynini yıkadılar, onu asla görmeyeceğim.
Betty : Bu doğru değil.
Kenny : Gidiyorum ben, Mandy'e bir iyilik yapıyorum. Saçmasapan hayatımda yaptığım tek iyi şey oydu, ama ona verecek birşeyim yok.
Betty : Lütfen Kenny, dur. Kendine zarar vermeyeceğine söz ver bana. Söz ver.
Kenny : Hayatımın geri kalan kısmını burada geçiremem.

Jack Goes Boating


17 Ocak 2011 Pazartesi

Kampüste Çıplak Ayaklar

Arda : Deniz ???
Deniz : Aaaaaaaaaaaaaa ............

Wild Target

Ressam : Siz nasıl ... ?
Fabian : Özür dilerim, adım Fabian. Şimdi senden böyle birşeyi çizebilecek birini önermeni istiyorum. Bunu kim yaptı?
Ressam : Rembrandt.
Fabian : Kim?
Ressam : Rembrandt.
Fabian : Bana adresini ver, hemen.
Ressam : O öldü.
Fabian : Öldü mü? Ne zaman?
Ressam : 300 yıl önce.

Red

Victoria : İçeri girdiler.
Sarah : Frank, beni yanında istediğini söyledi.
Victoria : Evet, biraz kız kıza takılmak iyi olur diye düşünmüştüm. Birbirimizi tanırız. Şunu söylemeliyim ki, Frank'i yıllardır tanıyorum ama onu hiç böyle görmemiştim. Yani onun kalbini kırarsan seni öldürürüm, cesedini de ormana gömerim.

12 Ocak 2011 Çarşamba

The Book Of Eli

Solara : Kaç yaşındasın?
Eli : Pardon?
Solara : Buraya gelmeden önce senin yaşlarında çok fazla insan görmedim.
Eli : Yaklaşık olarak patlamadan sonra 30 kış geçti. Tam olarak hatırlamıyorum.
Solara : Nasıl olduğunu hatırlıyor musun? Yani öncesindeki Dünya'yı.
Eli : Evet.
Solara : Nasıldı?
Eli : İnsanların elinde ihtiyaçlarından fazlası vardı. Neyin değerli olup neyin olmadığını bilmiyorduk. İnsanların şu an birbirlerini öldürdükleri şeyleri, o zamanlar fırlatıp atardık.
Solara : Gerçekten mi?
Eli : Evet.

Kolpaçino

Özgür : Sabri Bey, kız arkadaşım aradı, durmak zorundaydım yani kusura bakmayın. Ayrıca içinde bulunduğumuz durumdan ben de pek memnun değilim yani.
Sabri : Sen ne diyorsun ya?
Özgür : Yani diyorum ki gece gece 2 ceset, 6 adam acayip bir yerdeyiz yani.
Sabri : Ne gülüyorsun lan.
Özgür : Gülmüyorum abi.
Sabri : Ne gülüyorsun lan! Yavrum sen kaç yaşındasın?
Özgür : 34 yaşındayım, ne olmuş?
Sabri : Bak kardeşim, sen güzel bir kardeşe benziyorsun. Benim yaşım 50, bak götüme, bak bak iyi bak, heh donum görünüyor. Donum olmasa bizzat götümün kendisi görünecek. Kız arkadaşının arabası pislenmesin diye bu galoşları giydirdin, yolda şıkır şıkır yürüyoruz. Biz ağzımızı açıp şikayet etmiyoruz da, sen mi şikayet ediyorsun heh? Bak kardeşim, güzel kardeşim, canım kardeşim, benimle bir daha sakın polemiğe girme.

Never Let Me Go

Ruth: O değil. Ben, o değilim.
Kathy : Hayır, değilsin.
Tommy : Ama sana çok benziyor.
Ruth : Kapat çeneni Tommy, hiç de bile bana benzemiyor. Daha buraya gelmeden bana benzemeyeceğini biliyordum. O olması mümkün değil. Asla öyle bir kadını baz alarak modellemezler bizi.
Kathy : Ruth, yeter.
Ruth : Ne var ? Hepimiz biliyor ama asla dillendirmiyoruz. Aşağı tabakadaki insanlar tarafından modellendik. Bağımlılardan, orospulardan, ayyaşlardan, evsizlerden. Hatta psikopat olmayan mahkumlardan. Orjinalinizi adamakıllı şekilde aramak istiyorsanız bataklıklara bakın. Geldiğimiz yer orası işte...

10 Ocak 2011 Pazartesi

The Hunger


Miriam : Eminim sizinle saatlerce konuşabilirdik, ama sanırım çok meşgulsünüz.
Sarah : Hayır, çok meşgul değilim. Ya siz?
Miriam : Ben mi? Korkarım benim boş gezen biri olduğumu düşünürsünüz. Zamanım bana ait.
Sarah : Bu harika bir şey. Arkadaşlarınız için, öğle ve akşam yemekleri için, Modern Sanat Müzesi'ndeki kokteyller için bir sürü zamanınız var. Zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz? Yalnızlık çekiyor musunuz? Yani özellikle şimdi kocanız yokken.
Miriam : Hayır.
Sarah : Kolyenize bayıldım.
Miriam : Mısır'dan. Sonsuz yaşamın sembolü olduğunu biliyor musunuz?
Sarah : Çaldığınız parçanın adı ne?
Miriam : Delibes'in Lakme'si. Lakme, Hindistan'da bir Brahma prensesidir. Melike adında bir kölesi varmış. Sihirli bir bahçede, suyun üstünden sekip nehrin kaynağına gidişlerinin şarkısını söylüyorlar.
Sarah : Bu bir aşk şarkısı mı?
Miriam : Dediğim gibi, iki kadın tarafından söyleniyor.
Sarah : Aşk şarkısı gibi görünüyor.
Miriam : O zaman öyledir.
Sarah : Bana kur mu yapıyorsunuz Bayan Blaylock?
Miriam : Bana Miriam de.

Machete

Tetikçi : Lütfen Peder, affet beni.
Peder : Tanrı affeder, ben etmem!

127 Hours


5 Ocak 2011 Çarşamba

Mine Vaganti

Tommaso : Büyükanne, neden hala ayaktasın?
Büyükanne : Endişeliyim.
Tommaso : Hangi konuda?
Büyükanne : Hiç.
Tommaso : İlaçlarını aldın mı?
Büyükanne : Antonio'nun getirttiği yeni makineleri gördün mü?
Tommaso : Evet. Antonio'nun durumunu biliyor muydun? Sana söylemiş miydi?
Büyükanne : Fabrikadan her seferinde mutlu dönerdi. Bir nedeni olmalıydı. Evet, bana söyledi. Ama söylemeseydi de fark etmezdi. Yıllar önce, makarnayı elle paketlerdik. Herkesle birlikte oturup saatlerce paketlerdim. Düşünürdüm, " Bu makarna şimdi kime gidecek? Bu ellerimle dokunduğum, yapılmasına yardım ettiğim makarnayı kim yiyecek? " Makineden yeni çıkmış makarnaya hiç dokundun mu?
Tommaso : Hayır.
Büyükanne : Sıcak olur, yumuşak olur. Nicola bazen makarnaya dokunup gülerdi. Makarnayı öyle iyi tanırdı ki. Aramızda geliştirmiştik.
Tommaso : Yarın makarnaya dokunacağım.
Büyükanne : Hayır, dokunma. Hep başkalarının istediğini yaparsan, hayat yaşamaya değmez.

Anchorman

Wes : Merhaba, Ron.
Ron : Sakin ol , Wes.
Wes : Bunu sana söylemek için çok uzun zamandır bekliyordum.
Ron : Peki.
Wes : Midemin en derinliklerinde, her santiminde, senden kesin ve saf bir biçimde nefret ediyorum. Ama lanet olsun ki sana saygı duyuyorum.
Ron : Teşekkürler, kardeşim .

The Squid and The Whale

Walt : Babam artık eskisi kadar başarılı olmadığı için mi oldu bu ? Senin yazın basıldı da onunki basılmadı diye mi?
Joan : Bu hoş bir laf değil.
Walt : Bu harika bir aile. Neden mahvediyorsun?
Joan : Eğer önleyebilseydik önlerdim.
Walt : Neden şimdi? 16 yıldır evlisiniz.
Joan : 17.
Walt : Böyle yaşamayı aklım almıyor.
Joan : Arkadaşlarının çoğunun boşanmış anne babası yok mu?
Walt : Var ama benim yok.
Joan : Artık senin de var.

4 Ocak 2011 Salı

The Killer Inside Me


The Kids Are All Right

Jules : Bunu sürdüremeyiz.
Paul : Biliyorum. Bu..
Jules : Ben evliyim.
Paul : Çocuklar.
Jules : Evet ve ben Nic'i seviyorum.
Paul : Devam ettiği sürece eğlenceliydi.
Jules : Üzgünüm.
(Sevişirler)
Paul : Sana sigara aldım.
Jules : Tanrım. Benim neyim var böyle?

Lat Den Ratte Komma In

Oskar : Sen vampir misin?
Eli : Kan ile yaşayabildiğime göre ... evet.
Oskar : Peki, ölü müsün?
Eli : Hayır, anlaşılmıyor mu ki?
Oskar : Peki, yaşlı mısın?
Eli : 12 yaşındayım, ama çok uzun zamandır 12 yaşındayım.

Exam


Gözcü : Ben sınav gözcüsüyüm. Söyleyeceğim herşeyi dikkatle dinleyin. Herhangi bir tekrarı olmayacak. Bu odaya gelene kadar maruz kaldığınız zorluklar için özür dilemeyeceğim, çünkü tüm o baskılar ve acılar gerekliydi. Zorluklara direnç göstermek bu zor zamanlarda en önemli özelliktir ve bu seçim sürecinden sağ çıkamazsanız işinizle de başa çıkamazsınız.
Pek çok üst düzey aday buraya kadar gelmeye çalıştı ama başarısız oldu. Siz başardınız. Şimdi önünüzde son bir aşama daha var. Üst kadememize katılma amacınızın önünde duran tek bir engel var. Sınav, kıyaslama yapmak için son derece basit, şöyle ki, kimin bu odadan bir iş anlaşmasıyla ayrılacağına ya da otobüsle evine döneceğine karar verecek. Tüm bu imtihanlar süresince bu kuruluşun nasıl bir güce sahip olduğu konusunda bir fikre sahip olmuşsunuzdur, bu yüzden bana inanın, bu odada bizim kurallarımız dışında başka bir kural yok. Geçerli olan tek kural, bizim koyduğumuz kurallardır. Önünüzde sadece bir soru ve verilecek tek bir cevap mevcut.
Benimle veya koruma görevlisiyle iletişime geçmeye çalıştığınız takdirde diskalifiye olursunuz. Kasten veya yanlışlıkla sınav kağıdınıza zarar verdiğiniz takdirde diskalifiye olursunuz. Herhangi bir sebepten ötürü odayı terk etmek isterseniz diskalifiye olursunuz. Sorusu olan? Bayanlar ve baylar hepinize iyi şanslar. Sekizinize de 80'er dakika süre tanınmıştır. Aramıza katılmak için neler yapabileceğiniz konusunda bizi ikna etmek için 80 dakika. Hayatınızın sonraki 80 yılını şekillendirmek için 80 dakika. Başladı...

Resident Evil : Afterlife

Alice : Arcadia'dan acil durum frekansı yayını yapıyorum. Konumumuz 118.30 derece batı boylamı 34.05 derece kuzey enlemi. Burada enfeksiyon yok, tekrar ediyorum, burada enfeksiyon yok. Herkese güvenlik, yemek ve yatak sağlıyoruz. Eğer hayattaysanız, size yardıma geleceğiz. Umut var...

Stone


Stone : Ben Stone.
Jack : Efendim?
Stone : Ben Stone'um. Dosyada Gerald yazdığını biliyorum. Fakat Stone'u tercih ederim.
Jack : Gerald Creeson. O halde "stone" lakap gibi birşey mi?
Stone : Hayır.. Öyle değil.. Biliyorsun, insanların bana dediği gibi.. Bak bunu mu konuşacağız? İlerleyebilir miyiz? Yardım edecek misin, etmeyecek misin? Çünkü bilmelisin uzun zamandan beri buradayım.
Jack : Sakin ol.
Stone : .. ve 3 yıl daha ...
Jack : Sakin ol, Stone. Seni buraya getiren sebebi konuşacağız. Anlatmak ister misin?
Stone : Önünde yazılı duruyor, konuşmak istemiyorum.
Jack : Bir kez daha, benim için. Pekala. Sadece karşılaştırmak isterdim.
Stone : Buradaki bütün salaklar masum olduklarını söylerler, değil mi? Ben en azından kabul ediyorum. Polisler geldiğinde hemen kabul ettim. Şimdi ileriye bakıyorum, beni bekleyen bir işim var ve neden her zaman bu pislik hakkında konuşmak zorunda kalıyorum diye merak ediyorum.
Jack : Hikayenin senden yana olan bölümünü öğrenmek için.
Stone : Cehenneme. Sen de cehenneme git. Bu bokluk için vaktim yok.
Jack : Stone.
Stone : Ağzıma sıçmaya hazırlanıyorsun. Ne yazacaksan yaz ve bir seferde bitirelim. Beni sikmek istiyorsun. Hadi,hadi! Ne istiyorsan onu yap.
Jack : Sakin ol.
Stone : Bu bokluklara karşı koyacağım.
Jack : Stone !
Stone : Kendim çıkacağım, seni dışarıda göreceğim,köpek!
Jack : Stone ! Hücrene kapanmadan ve pilinin bitmesini beklemeden önce, ayırabileceğin iki lanet saniyen var, anlıyor musun? Karşındaki kapıyı görüyor musun? Nereye açıldığını biliyorsun. Geri gel! Geri gelmek istiyor musun? Misafirim ol. Çıkmak, buradan gitmek istiyor musun? Çıkış kapısını bulmak istiyor musun? Çıkış kapısı benim! Ve benden geçersin. Sana lanet bir soru sorarsam, yanıtlamakla iyi edersin, yoksa gidersin ve 3 yıl sonra görüşürüz. Anlıyor musun?
Stone : Evet.
Jack : Otur bok herif !