18 Şubat 2011 Cuma

Up In The Air

Natalie : Alex'e ne oldu?
Ryan : Toplantıya yetişebilmek için erkenden ayrıldı.
Natalie : Kötü olmuş. Nerede yaşıyor peki?
Ryan : Chicago.
Natalie : Gidip onu görmeyi düşünüyor musun?
Ryan : O tarz bir ilişkimiz yok bizim.
Natalie : Ne tarz bir ilişkiniz var peki?
Ryan : Lakayıt.
Natalie : Çok özel bir ilişkiniz varmış.
Ryan : Bizim şikayetimiz yok.
Natalie : Birlikte bir gelecek düşünüyor musun peki?
Ryan : Hiç düşünmedim cidden.
Natalie : Hiç düşünmedin mi cidden?
Ryan : Hayır.
Natalie : Nasıl olur da düşünmezsin ki? Birisiyle bir gelecek kurmak nasıl aklının ucundan bile geçmez?
Ryan : Çok basit. Hani an gelir de birinin gözlerine bakarsın ve o gözlerin, ruhunun içine işlediğini, tüm dünyanın da sessizliğe gömüldüğünü hissedersin ya?
Natalie : Evet.
Ryan : İşte o bana olmuyor.
Natalie : Pislik herifin tekisin.
Ryan : Hadi ama dalga geçiyordum. Yardım et bana.
Natalie : Ona bir şans vermene değmez mi sence?
Ryan : Ne için şans vereceğim ki?
Natalie : Gerçek bir şeyler için.
Ryan : Natalie, insan yaşlandıkça gerçekliğe bakış açısı da değişiyor.
Natalie : Bir saniyeliğine küçümseyici konuşmasan olmaz mı? Yoksa bu da senin saçma felsefenin prensiplerinden biri mi?
Ryan : Saçma felsefe demek.
Natalie : Kendini insanlardan sakınma, yolculuklar. Tüm bunların cezbedici mi olması gerekiyor?
Ryan : Hayır, bu benim seçtiğim bir yaşam biçimi.
Natalie : Düpedüz kozana çekilip, kendini soyutluyorsun.
Ryan : Laflara bak hele.
Natalie : Allah belanı versin.
Ryan : Asıl senin versin.
Natalie : Herhangi biriyle bağ kurulabilmesi imkansız bir hayat kurmuşsun kendine. Şimdiyse bu kadın senin seçtiğin saçma sapan hayatın tehlikesini göze alıyor. Sense onun ufak bir gülümsemesini bile lakayıtlık olarak mı görüyorsun? Sözde benim büyümem gerekiyor bir de. Kendin daha 12 yaşındasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder